5 Ocak 2012 Perşembe

:(

Canım kızım, senin için açtığım bu blogu yine daha çok kendimle ilgili bir konuyu yazmak ve de seninle paylaşmak için geldim gece saat 00.42'de. Geldim çünkü az önce dalamadığım uykumdan ağlayarak ve de kafamdaki seslerle kalktım. Dalamıyorum belki de sabah Şenay teyzenin zile basmasıyla uyanmış olduğumdan olabilir. Evet bugün okula geç kaldım ama her zamankinden daha geç. Ve öyle de ters gitti işte işler bugün. Okulda bir arkadaşımla tartıştık ve ben bunun olmasını da hiç istemezdim. Sonra öğleden sonra hastaneye gidecektik keza gittik ama yanımda cüzdanım dolayısıyla da nüfus cüzdanlarımız yoktu. Neyse ki baban bu durumu halletti de muayene olabildik. Olduk da noldu diye sorarsan doktor hanımın senin için verdiği ilaçları almadık çünkü annenin biraz güven problemi var. Her zaman gittiğimiz Yasin amcana gitmediğimiz için, herhangi bir doktora gittiğimiz için annen ilaçlarını almadı. Ama tabii ki de bunda doktor hanımın hırlıtının sadece burnundan geldiğini söylemesinde de etkisi var. Daha sonra benim doktora gittik anneciğim ve de doktor bana çektirdiğim tırnağımın hemen iyileşmeyeceğini söyledi ama yine de muayne etti ve beklediğinden çok daha iyi bir tırnak olduğunu söyledi.:) Neyse tatlı kızım hastane çıkışında da içimi dökmek ve de tüm negatif enerjimi Emine teyzene aktarmak üzere ona gittiğimde fark ettim ki kucağımda sen yanlış apartmanın 5. katındayım. E doğal olarak merdivenlerden bir hışımla indim ve de *Emine teyzenin "Hani kapıyı açtım, Nerdesin?" sorusuna da "Yan bloktayım." diye cevap verdim.Neyse en sonunda vardım ve de biraz oturduktan sonra baban aldı bizi eve geldik, güzelce yemek yedik sen az yedin (azıcık işkembe çorbası tattırdım sana sana sevdin ama biraz ekşi ve sarımsaklı geldi sanırım:) ) ve sofrayı toplayıp (bu işi bizim evde baban yapıyor:) ) bulaşıkları halletmek üzere mutfağa gitmiştim ki baban seslendi. Geldim, bana televizyondaki bir şeyi izlememi söylemişti, tabii bu sırada yüzü bana sırtı sana dönük. işte o kısacık anda sen yere yüz üstü düştün, tam da sol yanağının üstüne düşmüşsün, çok acı acı ağladın, ağladın ve de ağladığın kadar varmış çünkü yanağın morardı. Ben sana sıkı sıkı sarıldım, ağlarken içim parçalandı ama nihayetinde sustun şükür:) Sustun ve akabinde ben tekrar mutfağa gittim, babana ve kendime kahve yaptım, ona tatlı getirdim, o sıcak kahvesini yudumladı ben soğuk:) ve gecenin ilerleyen saatlerine doğru çok eğlendik, sana bingo şarkısını hoplaya zıplaya söyledim ve de sen "anneme bakın herhalde kafayı yedi, koskoca kadın karşımda bir sağa bir sola zıplıyor, dizlerini kırıp elleriyle şap şup sesler çıkarıyor ve bir yandan da there was a farmer had a dog bingo bingo diye şarkı söylüyor" der gibi bakıp bakıp kahkahalarla beni izledin. Sonra babana sıranın onda olduğunu söyledim ve babanın aramızda kalsın çok kötüydü, yaptığı tek şey sanki maçtaymış gibi, höylöylöylöy löy löy löyyyy derken bir sağa bir sola kollarını açıp zıplaya zıplaya gitmesiydi. Tabii benim bingo şarkısının yanında sönük kaldı ve sen hiç beğenmedin. nihayetinde de saat 11miydi 12ye merdiven dayamış mıydı bilmiyorum uyudun. ve ben buraya tüm bunları yazmak için değil, seninle bir şeyler paylaşmak için gelmiştim. Bu yazımı şimdi burada bitiriyorum. ÇAmaşır makinası da fırsattan istifade beni çağırıyor. Eğer ki uykum gelmiş olursa senin minik zıbınlarını astıktan sonra gelip yazı yazmayacağım ama eğer ki uykum hala gelmemişse gelip sana dedeni anlatacağımı, yani benim babamı. 1ay bir hafta önce kaybettiğimiz dedeni, gün geçtikçe içimde çıp gibi büyüyen acısını, boşluğu ve de yarayı. Sandım ki zaten hastaydı ve de dinlendi, sandım ki biz zaten pek iyi değildik ve de böylesi daha iyi oldu. Halbukii....