1 Şubat 2012 Çarşamba

:( 2

 Halbuki sandığım gibi değilmiş ölüm. Ölüm büyük bir boşlukmuş sonrasında gelen. Sandım ki babam çok hasta, dayanılmaz acıları var ve ölürse dinlenir, gerçi bilemiyorum, hala öldüğü için dinlendiğini düşünüyorum ama tabii diğer dünyada hayat nasıl gidiyor bilemem. Bildiğim de şu ki bu dünyada hayat biraz zor gidiyor benim için. Babam, yani senin deden, o kadar güzel bir insandı ki, anlatılmaz yaşanırdı. Tabii şu da bir gerçek ki bu güzelliğini ancak 29 yaşıma geldiğimde anladım. Evlenip 3 yıllık evliliğimin, bir kız evladımın ve 29 yılımın sonunda anladım babam benim için ne kadar büyük bir yer kaplıyormuş anladım. Çok ilginç hem var gibi hem yok gibi. Hatıraları var, ama bedeni yok. Çoğu kez rüyamda görüyorum, yemek yedirmeye çalışıyorum, yemiyor, bir türlü yemek ve babam bir araya gelmiyor, uyanıyorum. Yüzünü görmüş olmanın sevinci yokluğunun hüznü içinde uyanıyorum uykumdan.

Zamanla geçer dedikleri şeyin ne olduğunu düşünüyorum bazen.Zamanla geçmeyen şey nasıl bir şeyse, zamanla da büyüyor içimde. Sanki kalbimi kesmişler, bir parçasını almışlar gibi hissediyorum kendimi. Bir boşluk var içimde gün geçtikçe büyüyen. Çığ gibi. Buna  rağmen ben, zamanla neye alışacağımı çok merak ediyorum. Halbuki zamanla babamı daha çok özlüyorum. Öldüğünde ilk kızdım, çok öfkelendim neden bilmiyorum. Sinir oldum resmen. İsyan etmedim Allah'a (haşa.) ama babama kızdım. Yani be adam be benim biricik babam madem sen bu kadar güzelliklerle doluydun, maden ki senin içinde hep bilinen ama hiç dışavurmadığın bir melek, bir vicdan, bir güzel şahane insan vardı, niye ama niye bize bunu hiç göstermedin? Niye hep zor insan olmayı seçtin? Seni tarif ederken biz ve herkes çınar kelimesini kullanırdık. Çınar gibi adam. Koca çınar devrildin gittin. Sana çok kızgınım baba. Onca yıllarımızı heba ettiğin için, bir kere olsun bana olan sevgini göstermediğin için. Hayatımda çok nadir anlardır senin bana beni takdir eder şekilde baktığın, bana güvendiğini hep bildim, ama hiç duymadım. Beni sevdiğini hep tahmin ettim, ama hiç hissetmedim. Yani sana çok güvenirdim, sen benim hayatımın her karesindeymişsin, yemek yaparken bile seni arıyorum, anıyorum. Evimin içindeymişsin. Sofrada kaşık çatal tutuşumda sen varsın, konuşmalarımdaki atasözlerinde sen varsın, yırtık ayakkabılarımda sen varsın, daraltılacak pantalonlarımda, aklımda, elimde, her yerde sen varsın, baba.
Kaç günlerdir hastayız ailecek, Elif be te se dediğin Elif de hasta, bu yüzden annemi çağırdım, annemde de sen varsın. O ne zaman bize gelse sen arar, sanki annem bize rahatsızlık veriyormuş gibi, annenizi gönderin derdin ya, şimdi kimse çağırmıyor annemi, işte bu çağırmayışlar bile beni üzüyor, anlıyorum ki sen yoksun. "Anneme ne işin evde soğukta ne yapacaksın?" diye soruyorum ben evime gideceğim, diye tutturduğunda, burada bile sen varsın ya da yoksun. Eve niye gidecek ki annem sen yoksun. Aramıyorsun da yoksun da. Çantalarımın fermuarları bozuk, çeşmelerim bozuk, hayatımda espri yok, bir olgunluk yok, bir yokluk var.
Keşke sen ölmeden önce sana eşimi sevip sevmediğini sormuş, onunla ilgili düşüncelerini almıştım, sanki evlenirken onayı almamamışım gibi, ama keşke kendimle ilgili de düşüncelerini bir sorsaydım. Mesela deseydim, "Baba ben nasıl biriyim senin gözünde? Beni seviyor musun? Beni mi yoksa şunu mu seviyorsun?" diye sorsaydım bir sana. Keşke bir kere olsun sana babacığım deseydim. Demedim, hiç. Dilimiz alışık değil ki. Çok kızıyorum baba sana. Öfkem üzüntümden büyük. Hani tam anlaşıp konuşacak kemale ermiştik ikimiz de ki sen yoksun. Yokluğuna kızmıyorum yok olduğun zamana da kızmıyorum, eğer nasipse ikimiz de bir gün buluşacağız, ama neden, neden bir şeyleri daha önce daha güzel yaşabilecekken yaşamadık seninle, işte ben buna kızıyorum.
Neyse ki, bana olmasa da başkalarına söylediğin bana olan sevgini başkalarından duymak da mutlu ediyor beni.

Yine de olsun babacığım, beni seviyordun, seni seviyorum. Gittiğin yerde buluşmak üzere...